Fenerin Işığında
Bir zamanlar, yoksulluğu bilmeyen ama varlığın da kıymetini pek anlamayan yaşlı bir adam yaşarmış. Malı mülkü çokmuş, ama hayır için bir kuruş harcamaya eli gitmezmiş. Caminin avlusundan geçerken başını çevirir, çeşmenin başında su içen çocuğa bile bakmadan yürür geçermiş.
Ne zaman içi biraz kıpırdasa, vicdanı başını kaldırsa, hemen oğluna döner:
“Evlat, ben öldükten sonra benim adıma bir çeşme yaptır. Yol yaptır. İnsanlar faydalansın, dua etsin bana.”
Oğlu yıllarca aynı sözleri dinlemiş. Babasının gözü önünde her gün daha da yaşlandığını görürken, onun hâlâ bir taş dikip de gölgesinde soluklanmadığını bilmek yüreğini sızlatırmış.
Günlerden bir gün, güneş battıktan sonra oğlu babasına demiş ki:
“Baba, kalk... Seni bir yere götüreceğim.”
Babası homurdanmış:
“Bu saatte nereye gidilir evlat?”
Oğlu gülümsemiş, kısa bir cevap vermiş:
“Sürpriz. Yolun sonunda söyleyeceğim.”
Köyün çıkışındaki dar yola düşmüşler. Hava karanlık, ay bulutların arkasına saklanmış. Yol; bazen taş, bazen çamur, bazen dikenli dallarla doluymuş. Oğlu elinde bir fener tutuyormuş ama sadece kendi önünü aydınlatacak şekilde.
Yaşlı adam önde yürümeye çalışıyor, ama gözleri zaten zayıf olduğundan karanlıkta iyice zorluk çekiyormuş. Ayağı taşa takılıyor, çamura batıyor, dallara sürtünüyormuş. Birkaç kez düşecek gibi olmuş, birkaç kez de seslenmiş:
“Oğlum, feneri biraz da önüme tut! Göremiyorum!”
Oğlu sessizce yürümeye devam etmiş. Fener hâlâ sadece kendi yolunu aydınlatıyormuş.
Nihayet yaşlı adam bir çukura takılıp yere düşmüş. Sert bir “pat!” sesiyle dizini vurmuş toprağa. Canı yanmış, gururu incinmiş.
Öfkeyle dönüp oğluna bağırmış:
“Neden feneri önümde tutmuyorsun! Ne saygısızlık bu!”
Oğlu, babasına doğru yürümüş. Elini uzatıp onu yerden kaldırmış. Sonra gözlerinin içine bakarak sessiz ama tok bir sesle konuşmuş:
“Baba... Sana bunu başka şekilde anlatamazdım.
Bir an durmuş, sonra kelimeleri yavaşça dökülmüş:
“Hayattaki yaptığımız iyilikler, bu fener gibi... Herkesin feneri kendini aydınlatır. Sen bu zamana kadar iyilik yapmadın. Benden yapmamı istedin. Ama benim tuttuğum fener, senin yolunu aydınlatmaz. Ve sen böyle düşersin...”
Yaşlı adam sustu. Eli oğlunun elindeydi ama yüreği derin bir çukurda gibiydi. Sessizce gözlerini yere dikti. Gecenin karanlığında, ilk defa bu kadar aydınlık düşündü...